Günaydın güzel insanlar…
Biliyorsunuz ki 1990’larda Ivan Pavlov klasik koşullanmayı keşfetti ve çoğumuzun bildiği köpekler ile zil seslerinin eşleştiği o deneyleri yapmaya başladı. Önce köpeklere zil sesini duyuruyor ardında da yemek veriyordu. Sonrasında ise sadece zil sesi çaldığında köpeklerin yemek beklentisi içinde salya akıttığını gördü. Aslında köpekler zil sesi ile yemeği bağdaştırmıştı ve yemek olmasa bile tıpkı yemek varmış gibi salya akıtıyorlardı. Aslında klasik koşullanmadaki durum haplar ile aramızdaki ilişkide de geçerlidir çünkü biz de deneyimimize bağlı ilişkiler kurarız. Kişiler baş ağrısı çektiğinde aldıkları ilacın şekli ve boyutuna göre ağrıyı dindireceğini düşünür ve ağrısı diner. Hapları plasebo ile değiştirdiğimizde yine ağrının azaldığını görürüz. İşte bu da tam olarak plasebonun etkisidir. Teselli ilacı veya inaktif tedavi olarak bilinen plaseboların içerisinde nişasta, salin ve şeker gibi etkisiz maddelerden yapılır. Gerçek ilaç gibi görünen plaseboların herhangi bir tedavi deneyimi ve etkisi bulunmuyor. Plasebo etkisi sadece ilaçlarda değil ameliyatlarda da işe yarıyor. Örneğin, diz ağrısı olan bir kişinin derisini açıp yeniden dikmek kişinin diz ağrılarının dinmesini sağlıyor. Gerçekten çok şaşırtıcı fakat bu tam olarak klasik koşullanma. Hastane kokusu, ameliyat olma düşünceleri beyni kandırarak vücudun daha iyi olduğunu düşünmesini sağlıyor. Plasebo etkisi tamamen zihnimizde oluşan bir şey. Beynin kaygı, ağrı ve ödülü yönetmekten sorumlu bölgeleri tarafından kontrol ediliyor ve ağrımızı, depresyonumuzu engelliyor.
ESRA İÇGÖZ
+ There are no comments
Add yours