İŞLEMCİ
Konuya bir sihirli meta öyküsüyle girip gerçeğe ulaşmaya çalışalım.
Japon Turist konaklamak için üç yıldızlı otelin kapısından içeri dalar onu kapıcı (dormen) karşılar ve Resepsiyona yönlendirir. Japon Turist oda istediğini söyler, resepsiyon görevlisine 100 dolar verir ve odaları görmeliyim der. Japon turist otel görevlisi ile odalara bakmaya çıkar.
Parayı alan Resepsiyonistin komşu manavdan veresiye aldıkları ve borcu olan100 dolar gelir aklına. Doları bulmuşken borcunu ödemek ister ve manava gidip 100 doları verir.
Manavın da kabzımala 100 dolar borcu vardır çünkü meyve sebze almıştır. Manav; borcunu ödemiş olmanın rahatlığı içinde kabzımala 100 doları verir, borcunu ödemiştir mutludur.
Daha önce otelde konaklamış ve100 dolar borcu bulunan kabzımal da manavdan aldığı parayla otele gelip Resepsiyoniste 100 dolar borcunu öder, kabzımal da mutlu olmuştur. Bu arada odaları gezen Japon turist beğenmediği için otelde kalmaktan vazgeçer, 100 dolarını geri alır çekip gider.
Para, para, para
Varlığı bir dert yokluğu yara
Bundan sonrası siz değerli okuyucudadır. Para ülkemizde 15 milyonluk kitlenin, ultra lüks yaşamlı ihtiraslarının tatmini için mutluluk kaynağıdır. Geri kalan 75 milyonluk yoksul kitlelere yaşamsal ihtiyaçlar için aslanın midesinde lokmadır. Moskova’da Nataşa Tokyo’da Gescha Tahtakale de Broker; Anadolu’da yok edilmiş Orta Direk içinse gözyaşıdır. Tarihte para ilk kez Anadolu toprağında altın ve gümüş karışımından MÖ 7.yüzyılda Lidyalılar tarafından basıldı ve ticarette değişim mübadele aracı olarak kullanılmaya başlandı. Çin’de MS 118 yılında deri levhalara basıldı. Yine Çin’de MS 806 yılında kağıt para basıldı. Avrupa’da kağıt para 17. yüzyılın sonlarında basılmıştır. Osmanlıda ilk kağıt para 1840 yılında Sultan Abdülmecit döneminde basılıp kullanıldı. Cumhuriyetle birlikte Harf Devrimini takiben Türk Lirası olarak madeni ve kağıt paralar basılıp piyasaya verilmiştir. Ülkeler ve Uluslar bağımsızsa paranın sahibi Bağımsız Hükümran Devlet ve onun adına işlemci Merkez Bankasıdır. Merkez Bankası; ateşin bulunması, yazının icadı, tekerleğin icadından sonra insanlığın en büyük buluşudur. Günümüzde bilim ve teknolojinin ilerlemesi ile insanlık için ufuk açan sayısız icat ve buluşlar yapılmıştır ki en son bilişim alanındaki buluşlar ve Yapay Zeka.
Bas bas paraları Leyla’ya, bir daha mı gelicez dünyaya
Bu konuyu; yani Leyla’yı bulana kadar yazmaya devam edeceğim.
Napolyon BONAPART ne demişti: Savaşı kazanmak için üç şey lazım, Para, Para, Para. Tamam para da gerekli fakat öncelikle Kurt Beyinli, Aslan Yürekli ve Boğa Güçlü Türk Hanımefendileri ve erillerden doğma, Mustafa Kemal Atatürk gibi düşünen, eylem koyan, yürek yemiş Yiğit Türk Gençleri gereklidir. Etrafımızda yine para odaklı bir savaş çemberinin dumanları tütüyor, çığırtkanlar ortalığı velveleye veriyorlar bir de soruyorlar Gazze mi barış mı diye de… İklim değişikliğine bağlı insanlığın geleceğindeki en önemli sorun temiz suya ulaşım olacaktır. Su ise Anadolu’da var. Dicle ve Fırat’ın suları Emperyalizmin ağzının suyunu akıtıyor. Yurdumuzun Doğu ve Güney Doğusuna gözlerini dikmişler, cebellezi etmek istiyorlar ve yerli işbirlikçi aparatlarını da kullanmak suretiyle. Anonim bir maniye atıfla diyorlar ki alo alo Brüksel! bura Türkei Ankara! bizde satlık vatan var! var mı sizde çok Money.! Muhteremler siz kendinizi satsanız ya… Vatan sizin mi ki satmaya kalkıyorsunuz. Çanakkale’de yatan şehit dedeniz mi var, 40 yıldır teröristlerle MÜCADELEDE Gabar Dağında şehit düşen kardeşin, gazi yeğeniniz mi var… Vatan satılamaz ve Türk Vatanı ve Türk Milleti birdir, bölünemez ve bu topraklar tilki adamların hain planlarını hayata geçirmek için kurgu ve oyun alanı değildir deyip paraya odaklanalım.
Para esas itibarıyla ikiye ayrılır. Birincisi Milli Para dediğimiz hükümran bağımsız devletin ve milletin parası yani Milli Para. Bizim paraların üzerinde ne yazıyor? dikkat ettiniz mi. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası. Oysa Milli paramızın üzerinde Türkiye Cumhuriyet(İ) Merkez Bankası doğru yazım olsa gerekirdi. Yani İİİ çok manidardır. Diğeri global sermayenin çeşitli ayak oyunları ile gelişmekte olan ülkelerin Merkez Bankalarını o ülke için bağımsız, kendilerine bağımlı kılmak suretiyle, Merkez Bankalarının hazinesinde bulunan döviz rezervine bağımlı basıp, piyasaya sürülen Gayri Milli Para. Paranın iletişim ve değişim ve de döngüsel hızı çok yüksektir. Girin Bankamatiğe, yazın usulüne uygun, para 1 dakika sonra Paris’te, 3 dakika sonra Newyork’tadır. Türk Lirasının bir yılda değişim hızı 16’dır. Yani piyasaya verilen 100 tl bir yılda 16 el değiştirir ve her değişimde %10 KDV getirisiyle 10×16 eşittir 160 tl vergi kazanımıyla, toplam 260 tl olarak piyasada dolaşmaya devam eder.
Paranın Liberal ve Sosyalist ekonomik sistem içinde iki özelliği çok anlamlıdır. Birincisi para bir mübadele, değişim aracıdır. İkincisi para bir tasarruf aracıdır. Liberal ekonomik sistem işlerliğinde kullanılan para maliyetli paradır zira para bizim için milli değil borç karşılığı alınmış, faiz ödemesi olan para olması nedeniyle maliyetlidir. Oysa 100 doların basım vb. maliyeti 5 dolar bile değil. FAKAT BİR DOLARIN KARŞILIĞI 36 TL’dir. Ülke olarak kalkınabilmemiz için maliyetsiz Türk Lirasının hem iç piyasada hem de uluslararası ticari işlemlerde Milli Paranın kullanılması zaruridir. Tasarruf amacıyla belli ellerde bankalarda biriktirilen para; faizle veya diğer spekülatif amaçlarla para kazanmak içindir. Oysa para yaşamsal ihtiyaçlar, eğitim, sağlık, konut alımı, araç alımı, düğün, günlük ihtiyaçlar için tasarruf edilmelidir. Bu bağlamda maliyetli para; tüketimi kısıtlar, tüketim yapılmayınca da üretim geriler. Üretim gerilerse ürettiğini satamayan üretici, üretimden vazgeçme durumunda kalır. Yarın yine at turayı bul parayı yazmaya devam edeceğim.
Önceki bölümde; Liberal ekonomik sistemde paranın mübadele ve tasarruf aracı olduğunu yazmıştım. Hatırlayınız 1980 ve 1990’lı yıllardan itibaren dünyayı ekonomik, siyasi ve sosyal yaşam bağlamında etkisi altına alan küreselleşme ve piyasa ekonomisi rüzgarı ulusları derinden sarstı.
Bizde de Liberalizmin altın çocukları, Liberalizmin İlahları ve benimse laga luga ekonomistleri dediğim başta; Prof. Dr. Asaf Savaş AKAT (Nam-ı diğer Kambur ASAF), Prof. Dr. Deniz Gökçek vb. olmak üzere iktisatçı muhteremler akşamları televizyonlarda Neoliberalizme, piyasa ekonomisine güzellemeler düzerek; ahalimize zenginlik, refah, demokrasi ve özgürlük vadediyorlardı. Ve günümüz insanına da Homo economisis adını takmışlardı. Bu Homo economisis dedikleri zirzoplar kimdi neydi biliyor musunuz?…
Bu zirzoplar; üretimle, çalışıp kazanmakla hiç alakası olmayan, liberalizmin üç ayağı; borsada, faizde ve dolarda top koşturan vurgunculardı. Bunlar borsada oynuyor, repoya para aktarıyor, bankerleri tokatlıyor, yetmiyorsa ve bulurlarsa, kara para aklıyor, o da olmazsa, mafyacılık oynuyorlardı. Horzum gibi, Parsadan gibi, hatırlayalım onları. Bunlar başbakanı dolandırmışlardı. Neticede bunlardan bazıları köşeyi döndü, altın çocuklarsa; şirket yönetim kurulu üyelikleri ve çeşitli danışmanlıklardan elde ettikleri servetlerle zengin oldular. Üretirim, satarım, ben de sınıf atlarım zengin olurum diye düşünen gariban üretici halkımız soyuldu ve elinde avucunda ne varsa bunlara ve bunların büyük ağabeylerine kaptırdı. Atalarından kalma topraklarını sattılar. Vatan toprağı, ata toprağı satılır mı? Sattılar ve hala devam ediyorlar.
Diğer konu; önce de yazdığım gibi Türk Lirasının değişim hızı bir yılda 16 kezdir. 100 lira bir yıl sonra %10 KDV ile 160 lira ve yılın sonunda 260 lira olur. Bunun 100 lirası anapara, 160 lirası KDV.
Şimdi diyelim ki esnaf, işçi, memur emeklisi ve asgari ücretli kısacası eskilerin tanımlaması ile “ORTA DİREK” ahalimize; vatandaş olmanın onuruna yakışır şekilde, devletimiz fazladan 1000 lira Vatandaşlık Maaşı versin. Yıl sonu ne getiriyor bu 1000 lira hesap açık 1600 lira, toplam ne oldu 2600 lira.
Biraz çoğaltalım rakamı 10.000 lira versin örneğin. Hele bir bakın devletin vergi geliri, verdiğinden daha fazla artarak nasıl da çoğalıyor.
Para bu ya; ne demiş büyüklerimiz veren el alan elden üstündür. Gerçekten de öyle… Matematik yalan söylemez. Gerçek şu ki; bu liberal ekonomik sistem içinde hükümet dayılara bu parayı veremez. Neden veremez, nedeni liberalizm. Liberalizm; düşünce bağlamında, toplumun genelinin refahına, mutluluğuna katkı sağlamak için kurumsallaşmamıştır. Dayılar fakir kalmalılar, şükretmeliler ve biat etmeliler. Çıkar süzmenin biri de; “fakir yaşam en sağlıklı yaşamdır” der, ahali buna inanır. Bir başka sakallı sahtekar; “Allah sizin sabrınızı test ediyor bu dünyada ne kadar sıkıntı çekerseniz öbür dünyada cennetin en iyi makamı, hurilerin en güzeli sizi bekliyor” der buna da inanır. Ve Amerika’nın Gedeo’lu Mısır yar .. masından, süt tozundan mayalanmış yoğurtla yapılan Mısır Yayla Çorbası ve Rusya’nın ilaçlı buğdayından, Buğday yarmasından, düğünde Keşkek yapar, yersiniz afiyetle, yarasın derim…
Şimdi Liberal Ekonomik Sistemde gözlenmeyen, saptanamayan paranın iki önemli özelliğini de yazalım. Bu özellikler: Kemalist Halkçı Milli Ekonomi Modelinin paraya getirdiği yeni yaklaşımlardır. Birincisi paranın; “Tahrik Unsuru” olmasıdır. İkincisi de “Paranın Üretilen Mal ve Hizmetlerin Karşılığı” olmasıdır. Paranın herkesin ulaşabileceği, “Milli Para” olması, kişilerde paranın bulunması kişiyi tahrik eder yani para piyasada harcanır, tüketime gider, tüketilen mal ve hizmetin üretimi artar, piyasa hareketlenir-yaprak kımıldar, paranın değişim ve döngüsel hızı artar. Bunlar olunca üretim teşvik olur, tüketim artıp, insani ihtiyaçlar “ihtiraslar değil” karşılanır, toplumsal refah, mutluluk artar, barış ortamı oluşur, ahalinin yüzü güler. Fakat para belli ellerde, bankalarda toplanırsa; bunlar paranın tahrik etme özelliğiyle bağdaşmadığı için yukarıda saydığım güzellikler gerçekleşmez.
İkinci özelliği açıklamak için yöresel bir örnek yazalım. Çiftçi Adnan dayı 5.000 lira masraf yapıp 1 çuval Susam ekmiş ve hasat sonucu 10 çuval Susam üretmiş olsun. Adnan Dayı bu kadar Susam üretir mi? bence üretir, hatta daha fazla bile üretir. Şimdi bu üretim için 5.000 lira masraf yaptı 10 çuval susam elde etti. 10 çuval susamın ederi nedir piyasada 5000 x 10 = etti 50.000 lira.
Yani piyasada bu susamın işlem görmesi, alınıp satılması için 50.000 lira olması gerekir. 5.000 liramız vardı. O zaman piyasada 45.000 lira daha olmalı ki dayının susamı satılsın. Bu 45.000 lirayı da devletin-milletin merkez bankası Milli Para olarak basar ve piyasaya sürer buna Emisyon denir.
Bir de Senyoraj var, o da paranın maliyeti ile piyasadaki değeri arasındaki farktır. Piyasada 50.000 lira Milli Para yoksa; Adnan dayı kara kara düşünmeye başlar, susam değerince alıcı bulamaz, tacir fiyatı düşürür, satılmayan malın fiyatı, durdukça düşer. İkinci bir el devlette yoktur liberal ekonomik işlerlikte. Dayı malını yok pahasına satar. Bir dahaki senede susam ekmez. O zaman da Çin’den susam ithal edersiniz dolarla, ya bu simitler de hiç susam kokmuyor, nerde o eski çıtır simitler der ve yamdırır durursunuz. Kemalist Halkçı Milli Ekonomide ise devlet; üreticiye alım garantisi verir üretime başlamadan. Üreticiye, üretim için para desteği verir. Hasat sonu da malını değerinde satın alıp piyasada rekabet unsuru yaratır.
Parayı kontrol eden büyük güç bakın ne yaptı; merkez bankaları 1 ons altını 35 dolar değerinden Milli Para basıp piyasaya sürerken, 1971 yılından sonra Dünya Bankası ve İMF’nin kontrolünü eline alan ABD; geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelere, merkez bankalarınız altın rezervinize göre değil Dünya Bankası ve İMF’den aldığınız kredi, borç faizli benim param ABD doları veya Hard Currency denilen yine sıcak dolar girişine uygun miktarda para basacaksınız dedi ve bunu kabul ettirdi. Bizim devletimize hükümetimize şimdi ne diyor tepe köyün muhtarı; söylediklerimi harfiyen yapacaksınız yoksa ekonominizi batırırım diyor. Sen zaten batırdın ya bizi, elimizde ne fabrika koydun, ne yer altı kaynakları koydun, ne petro- kimya tesisi, ne çimento, ne şeker fabrikaları koydun, ne üretim tesisleri, ne ilaç fabrikaları, ne aşı üretim enstitüleri koydun. Hayat Suyu bile satın aldınız, 100 yıllık Hacı Şakir Sabunlarını bile özelleştirmelerle aldınız ve dımdızlak kaldık ya. Şimdi müebbet mahkumu melun caniyi ve yandaşlarını kullanıp; Türk Milleti kimliğimizden vazgeçmemizi, yeniden caninin önerileri doğrultusunda anayasa yazmamızı, maddelerini değiştirmemizi istiyorsun. Aslında Tepe köyün muhtarı dayı; sen düpedüz bizden bağımsızlık ve özgürlük karakterimizi ve Anayurdumuz kavimler kapısı Anadolu’yu, Türkün Anayurdundan toprak, ayrılmış vatan istiyorsun da şimdilik dilin varmıyor. Bekliyoruz yurdumun omurgası Toroslarda mevzideyiz, alında gaçan mı, yağma yok, burada Yörükler- Türk Milleti var ve dünya var oldukça; Türkiye Cumhuriyeti payidar kalacaktır. Netice olarak Leyla simgesiyle ifade etmeye çalıştığım, insan onuruna uygun yaşam, toplumsal gönenç, özgürlük ve barış ortamı için ülke ve millet olarak bu örümceğin ağından kurtulmanın yolu; piyasa ekonomisi denilen üç kağıtçı, kumarcı kapitalizmi terkedip, kamu ağırlıklı Kemalist Halkçı Milli Ekonomi Modelini savunmalı ve uygulamaya başlamalıyız derken;
Bu kafayla gidersek Mecnun olup çöle düşsek de Leyla’ya kavuşamayız.
18 Ocak 2025 Dr. Ramazan AÇIKGÖZ
Bu çalışmaya anlam kazandırmak için Rus Ekonomist Prof. Dr. İrina POLİANSKALA’nın paraya dair görüşlerini içeren demecine yer verdim.
Not. Bu yazının hazırlanmasında hatırasıyla onur duyduğum Prof. Dr. Haydar BAŞ’ın Milli Ekonomi Modeli adlı eserinden yararlanıldı. Rahmetle anarken anısı önünde Japon usulü eğilirim. Dr. R.AÇIKGÖZ
+ There are no comments
Add yours