Bir şarkı, Sezen…

Paylaşmak Güzeldir..

Bir şarkı, Sezen… Ellerini tutan, hiç dokunmadan. Bir İstanbul, yerleşim olarak bir şehir sadece, birkaç cadde, birkaç sokaktan ibaret… Arada bir geçtiğin daha ziyade bir türlü geçemediğin bir köprü, gidip görmeye üşendiğin birkaç tarihi eser, yürümekte zorlandığın bir meydandır sadece İstanbul. Seninle İstanbul, o şehir. Sensiz sadece bir şehir, birkaç sokaktan ibaret…
Bir şarkı, Sezen… Yıllar önce seni terk edip gitmiş bir eş… Neden gitti, neden ayrıldınız? Yıllardır bana en çok sorulan soru. Bilmiyorum anlıyor musun, sorup durma artık, bende bilmiyorum. Neden gitti, bilseydim çözerdim elbet. Bilseydim, düzeltirdim elbet. O daha gitmeden bu soruyu ben sormuştum zaten kendime, senden çok önce, merak etme. Anlamıştım çünkü gideceğini, Allah kahretsin. Nasıl bir şeydir bu anlayabiliyor musun, daha olmadan hissetmek olacağını bir şeylerin, daha söylenmeden anlamak söylenecekleri. Aklın bunun nasıl bir şey olduğunu kavrayabiliyor mu? Nasıl kahredici bir şeydir bu biliyor musun? Tutamadım, gitme diyemedim. Gitme, kaybederim aklımı diyemedim, nitekim görüyorsun kaybettim…
Bir şarkı, Sezen… Ellerini tutan, takriben yedi yüz kilometre öteden, hiç dokunmadan. Hatıralar, tek tek sıralı, çoğu zaman dağınık. Çoğu zaman anlamsız, yaşadığının yansıması, yaşayacağının yansıması. Olmayanı görmek, tekrar ve tekrar ve tekrar… Beyninin sana oynadığı küçük oyunlar, rüyaların, bilinçaltının özgür kaldığı o anlar. Kim ne derse desin Freud, Dostoyevski, Aristo… Kim ne derse desin, bilinçaltının özgür kaldığı andır rüyalar. İster hayra yor, ister bir fincan kahveden, ister uyduruk bir kitaptan yorumla. Tüm gün baskıladığın bilinçaltı sen uyuyunca kırar zincilerini, artık onun elindesindir, uyan uyanabilirsen…
Bir şarkı, Sezen… Sigarayı bırakmıştın, tekrar başladın üstellik ziyadesiyle alkolle. Ölmen an meselesi… Sen ölünce, o seni tekrar sevecek ama neye yarar artık. Sen ölünce, koşup gelecek son bir defa daha görmeye seni, sen onu göremedikten sonra neye yarar artık… Sen ölünce dilden dile dolaşacak bir rüzgâr gibi adın…
Bir şarkı, Sezen… ”Ah nerede hani, bir şiir gibi narin ve sevdalıydı geçen o zaman… Bir vazgeçiş mi yoksa…” Hiçbir şiir o kadar narin değildir inan bana. Aklın, ellerin ve kalbin arasında geçen, kanlı bıçaklı bir kör dövüşüdür şiir.
Bir şarkı, Sezen…

You May Also Like

More From Author

+ There are no comments

Add yours