Yağmur kokusu geliyor dedi. Yağmur değil o, topraktır, dedim. Yağmur kokar mı ki? Suyun toprağa nihayetinde kavuşmasıdır o. Toprağın ruhudur o. Bir sigara yaktı, bir kadeh şarap. Evde şarap yok, neden yok? Çünkü gelirken almadın… Şimdi gecenin bu saatinde nereden alabilirsin, hem üç kat merdiveni kim inip çıkacak şimdi. Hem bir kadehi bile ölümdür senin için biliyorsun. Doktorun ne dediğini unuttun mu? Unutmak istiyorum onu ve tüm söylediklerini. O hiçbir zaman bir doktor olmadı senin için, o bir sevgili, o çocuklarının annesi, o dünyanın en yetenekli, en akıllı, en güzel kadını. Ama bir doktor olmadı hiçbir zaman senin için. İçmemelisin biliyorsun, içiyorsun yinede. Ölümden korkmuyorsun. Bir sigara yaktı, bir kadeh olmayan şarap. Hatıralar, hatıralar… Ölümü düşündü, büyük şair Nazım Hikmet, çok büyük. En büyüğümüz, ondan öğrendik hepimiz yazmayı, yaşamayı, sevmeyi. Nasıl kusursuz bir felsefe, nasıl görüp anlamış, nasıl yakalamış en derinden…
”En acayip gücümüzdür
kahramanlıktır yaşamak
öleceğimizi bilip
öleceğimizi mutlak…”
Nasıl oluyor da çıldırmıyoruz? Ustam, sen ustam olacak kadar ben büyüdüm mü bilmiyorum. Kitaplar yazdım, daha hiçbir şey yazmamış gibiyim. Ödüller, övgüler aldım. Çok iyi şiirlerim, çok iyi hikâyelerim var, yüzyıllarca kalacak. Öyle bir isteğim yok ama kalacak biliyorum. Sen yaşarken, sen yazarken, sen düşünüp anlarken ben dünyada bile yoktum, neredeydim? Şiirlerinle büyüdüm. Şimdi ben varım sen yoksun, neredesin? Ne tuhaf değil mi? Ölüm senin için artık yok, sadece sen varsın ve hep var olacaksın. Ölüm senin için artık yok, benim için mutlak kader. Nerede, ne zaman, nasıl? Kim bilir… Umurumda değil. Ölümden korkmuyorum, bunu aptal bir dizi repliği gibi düşünme ne olur. -Ölümün ne olduğunu, bir uyku hali olmadığını, bir daha asla olmamak demek olduğunu inan çok iyi biliyorum.- Ölümden korkmuyorum, bunu aptal bir dizi repliği gibi düşünme ne olur. (Daha öncede yazmıştım bunu. Tekrara düşmek bir yazar için en kötü senaryo olsa gerek ama bazı şeyler var ki -kahrolsun o bazı şeyler- bazı öyle şeyler var ki, tekrar tekrar anlatmak gerekiyor. Yine de bir bütün olarak baktığında ustam, bilirsin, daha önce yazdığım bir şiirin yahut bir öykünün, bir mektubun, bir mailin, herhangi bir yazının bir benzerini bir daha asla yazamam. Çünkü o ruh haline, o ilhama, artık adı her neyse bize yazı yazdıran o hissiyata, o psikolojiye bir daha asla giremem. O yazı orada, bütün haleti ruhiyesiyle, orada, başlayıp bittiği yerde kalır.) Ölümden korkmuyorum. Ölmek istemiyorum yine de. Daha yapmam gereken çok şey var, çok önemli şeyler.
Toprak kokusunu burnunda değil de, hatırlarında duyuyordu. Hatıralar kokar mı ki? Bulutlara baktı, uzaktaki, simsiyah bulutlara. Bulutlara taşıtıyoruz yağmuru, hatırlarımızı, aşklarımızı. Evden eve, şehirden şehre, aşktan aşka asansörlü, bulutlu nakliyat. Aşklarınızı güvenli bir şekilde taşıyor ve paketliyoruz. Kokusu da cabası. Aşk kokar mı ki?
Eylül ceketini alıp gitti… Yağmurunu, rüzgârını, kokusunu bırakıp gitti. Bir ayrılığa ne yakışıyorsa o şekilde gitti, dönüp arkasına bile bakmadan gitti. Ekim durur mu, o da gidecek. Başlayacak yine aynı şarkı…
”Yedi tepeli şehrimde
bıraktım gonca (doktor) gülümü.
Ne ölümden korkmak ayıp,
ne de düşünmek ölümü…”
+ There are no comments
Add yours