ATATÜRK’Ü NASIL BİLİRSİNİZ – 1

Paylaşmak Güzeldir..

       Bir yiğit yörük Adana’dan Anıtkabir’i ziyarete gelir ve girişte röportaj verir televizyon yayıncısına…

Niçin buradasın sorusuna yanıtı manidardır.

“Ölümsüz kime denir, nasıl ölümsüz olunur ve ölümsüzlük nedir?

Onu öğrenmeye geldim derken” işaret parmağıyla da Anıtkabir’i gösterir…

Türklük bilinç ve şuuru ile yetişmiş bu vatan evladının değerlendirmesi; Atatürk’ün Türk tarihi, Türk kültürü, Türk yurduna dair ve Büyük Türk Milleti vede insanlığın geleceği üzerinde bıraktığı asla silinemeyecek izleri doğrultusundadır…

Anadolu toprağının anaları Mustafa KEMAL gibi düşünen nice yiğit vatan evlatları yetiştirmiştir…  

Ölümsüzlüğün sırrına ermiş Atamızın en veciz sözlerini anımsamak da gerekir.Ve aklımıza aşağıdaki sözleri bir anda geliverir.“Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir.” Mustafa Kemal Atatürk.

Ve her geçen gün önemini ve büyüklüğünü tekrar tekrar farkettiğimiz; “Yurtta sulh cihanda sulh”…

Bu iki ünlü vecizenin üstünde bir söz söyleyebilen şahsiyeti de tarih halen kaydetmemiştir…

Gazi Mustafa KEMAL’in ebediyete yürüyüşünün 10 Kasım 1938 saat 9.05’den bugüne kadar geçen 85 yılda; sevgi, minnet, özlem, hüzün ve ona layık olamamanın ezikliği ile, içten bir saygıyla anıyoruz Atamızı…

Bu yazımda; Gazi Mustafa KEMAL ATATÜRK’ü, derin iz bırakan birkaç yönüyleanlatma  gayretinde olacağım.

Dini Hassasiyet:Mustafa KEMAL’e en yakışıksız saldırı ve iftiraların atıldığı dini duyarlılık konusuna bir bakalım. Bilindiği üzere Mustafa KEMAL;İlk öğrenimine “hafızmektebi”nde başladı.Yani Mustafa KEMAL; kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’i ezberledi ve hafız olduktansonra “Askeri Rüştiye Mektebi”ne devam etti ve subayolup Osmanlı Ordusunakatıldı.Mustafa KEMAL; Filistin Cephesindeyken isyancıAraplara, Arapça hitap ediponları eylemlerinden caydıracak kadar da güzel Arapça konuşabilmekteydi.Annesi Zübeyde hanım çevresinde “Molla Zübeyde” diye tanınırdı ve dindar bir Yörük Hanımefendisiydi.Osmanlının “şeyh-ül islam”larından Feyzullah Efendi ise anne-dedesidir.Babası Ali Rıza Efendi seyit soyundan gelmektedir.

Cumhuriyet kurulduktan sonraki yıllarda; Gazi Mustafa KEMAL’in her Ramazan’da akşamları Kur’an okutup, hatim indirttiğini, Kur’an dinlerken derin hülyalara dalıp “ALLAH” nidaları ile gözyaşlarını tutamadığını da en yakınındaki  güvenilir tarihi şahsiyetlerin hatıralarından  okuyup öğreniyoruz. Ve ona “dinsizdir, kafirdir” diye iftira atanları da bu gerçeklerin ışığında kınıyor, yalan ve iftiralarını da yüce tanrımıza havale ediyoruz.

Tarihi bir saptamayla bu konuya anlamlı bir açıklık getirelim. Değerli okur, bakınız ne diyor Pakistan devletinin kurucusu şair, feylezof  aynı zamanda aydın bir islam alimi olan Muhammed Ali CİNNAH; “İki büyük devrimci müslüman tanırım; biri din-i İslam’ın kurucusu Peygamberimiz Hz.Muhammed MUSTAFA, diğeri DİN-İ İSLAM’ı hurafelerden kurtaran “ÇAĞDAŞ TÜRKİYE CUMHURİYETİ”nin kurucusu Gazi Mustafa KEMAL ATATÜRK’tür.”İşte büyük CİNNAH’ın tespiti bu olup üzerine söz söylemek de cehalettir. Hurafeleri dinin emirleridir diye halka yutturma huyunuzdan bir an önce vazgeçiniz ki belki Allah katında kurtuluşa erersiniz…

AKIL, BİLİM VE BİLİM KULÜBÜNE ÜYELİK

       Mustafa KEMAL;Türk’tü,Türkçe’ciydi ve bu değerler onun için iftihar vesilesi olup;tarih,kültür,millibilinç ve vatanın birliği -bölünmez bütünlüğünün yücelmesi bağlamında icap edenleriydi.Türk ve Yörük olmaktan da onur duyduğunu defaatle söylemiştir.Diğer etnik kökenli yurttaşları da Büyük Türk Milleti’nin;tarihi-kültürel birliği,inanç değerleri birliği ve ortak vatanda birlikte yaşama bağlamında “EŞİT YURTTAŞLAR” olarak telakki etmiştir.

Mustafa KEMAL’in fani bedeninin ortadan kalkmasını kolaylaştıran etkenler; etrafındaki yetersiz eğitimli şahsiyetler, onun kafasındaki devrim düşüncesine vakıf olamayanlar, dalkavukluk yapanlar ve milletçe ona verdiğimiz  dertlerin onu hızla yıpratmasıdır. Mustafa KEMAL’i en çok çekindiği ölüm tarzıyla öldürmek, yani halkına vermek istediği şeyi; hür, eleştirel akılcı düşünceyi katletmektir. O’nun en büyük endişesi de tanrılaştırılmak, putlaştırılmak, abideleştirilmek suretiyle kendi düşüncelerinin kendi anısı  üzerinden gölgelenmesiydi. İşte bu bağlamda, FEYLEZOF GANDİ diyor ki; “Mustafa KEMAL İngilizi yenene kadar tanrıyı İngiliz zannederdim.”

Fani bedeninin, elbet bir gün toprak olacağını ama özgün düşünceleri ile kurduğu “Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet payidar kalacağını” söylerken, cumhuriyetin daimi olarak görmesini umduğu saygınlığın, kendi fikirlerinin fosilleşmesi ile olmayacağını iyi biliyordu. Bu nedenle de dogmatizmaya karşı olduğunu her ortamda dilegetirmiştir. Peki nasıl olmalıydı; salt onun fikirlerine takılarak, yaptıklarına bağlı kalarak mı muassır medeniyet seviyesine ulaşılacaktı. Bunun da yanıtını bizzat kendisi Yakup Kadri Bey’e dikte ettirmiştir.Şöyle ki; “Doktrin olamaz”, zira doktrin devrimi dondurur, biz donmayan gelişen hareket istiyoruz. Devrim sürecek, o kadar ki, artık salt devrim olmayacak, bütün toplumun- milletin devinimi olacak yani toplumsal “EVRİM” olacak, toplum sürekli değişecek, gelişecek, iyileşecek ve bütün bunlar ileriye yönelik olacaktır.” Buradan da anlaşıldığı üzere, Mustafa KEMAL’in hem devrimci hem de evrimci olduğunu saptamak durumundayız ki; bu aynı zamanda, O’nun natürel bilimci ve toplum bilimci bir fikir dünyasının olduğuna da işarettir.

Bu; Marksistlerin hayal ettikleri gibi mutluluğu-refahı gelecekte, Faşistlerinki gibi geçmişte aramakla olamazdı.Geçmişten ders alıp, bugünü en iyi şekilde kurarak ve muassır medeniyetin düzeyine de sağlam temeller üzerinden çıkılabileceği fikrindeydi.Bu gerçekleri bilmeyen, öngöremeyen; Musolini, Hitler, Stalin v.b hedeflerine ulaşamadılar. Mustafa KEMAL’i okuyup-anlayan, Küba’nın efsane lideri Fidel CASTRO ise Batista diktatörlüğüne karşı savaşımında; “Yoldaşlarım!!! yalnız çocuklarınız değil, sizler güzel günler göreceksiniz, özgürce motorlarınızı rüzgara karşı süreceksiniz” diyerek ONLARI ajite etmeyi başarmış ve 1960’lardan beri de dünyanın tek sosyalist devriminin devleti, SOSYALİST KÜBA DEVLETİ ayakta olup geleceğe güvenle ilerlemektedir.

Eleştirel akıl çerçevesinden yaklaştığımızda; gökten sarı kaftanlı Mesih bekleyip, dünyaya nizam-intizam verip gönence –refaha- ulaşacağımızı zannedenler de avuçlarını yalamak durumundadırlar. Zira yüce tanrı bize akıl gibi işlevsel bir nimet vermiş, dinlenmemiz için de uyku vermiş ama hep “uyu uyu yat uyu” dememiş; aklımızı kullanmayı öğrenmeli, yaşantımız içinde iyi ve yararlı işler yapmayı bilmeliyiz…

Mustafa KEMAL; toplumun, çevrenin ve insanlığın bilimsel gelişimine uygun bir tarzda evrimleşip ilerlemesini istiyordu. Sonradan uydurulan “milli şeflik” gibi bir ünvanı da asla kabul etmedi. “Atatürk’çü öğretinin” de O’nun nezdinde ancak tarihsel bir anlamı olabilirdi.Zira Gazi Mustafa KEMAL; “işgalden, esaretten, tutsaklıktan çekip çıkardığı halkının, bitip tükenmek bilmeyen bir hazine olduğu inancındaydı.” İşte bu kudretli inanç, onun göğsünü Anafartalar’da kale, Dumlupınar’da mızrak, T.B.M.M’de kürsü, Sarayburnu’nda kara tahtada eğitmen yapmıştır.

Gerektiğinde, kendisi gibi düşünerek çalışacak“MUSTAFA KEMALLER” olduğuna inanıyordu,verdiği her mücadele de bu “MUSTAFA KEMALLER”in varlığı aşkınaydı.Savaş sonrası bu “MUSTAFAKEMALLER”i bulmaya, onların önünü açıp, imkan hazırlayıp, ellerinden tutup başarılı olmaları için de çok çaba sarfetmişti. O, ne bir başbuğ, ne bir padişah, ne de halife v.b olma hevesinde de değildi. Bu yönde kendisine önerilen teklifleri de elinin tersiyle reddetmiştir.

Neticede Mustafa KEMAL’de insandı,Şark’la Garb’ı karşı karşıya getireyim derken aile bile kuramadı, demokratça yaklaştığında da arkadaşlarından olmuştu. Hiçbir zaman insan aklına, zekasına olan inancını yitirmemişti.İnsan aklının eleştirel süzgecinden geçirilmediği takdirde yoktan var ettiği inanılmaz eserin çok kısa zamanda tarumar olacağından şüphesi yoktu.

Şunu da çok iyi biliyor ve söylüyordu.“Bir zaman gelir,beni unutmak ve unutturmak isteyen gayretler olabilir. Fikirlerimi inkar edenler ve beni lanetleyenler de çıkabilir. Hatta bunlar yakın bildiğim ve inandıklarımın arasından bile olabilir. Fakat ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidir ki; fikirler Hint’ten Mısır’dan döner dolaşır, gene gelir feyizli neticeleri kalpleri doldurur.” (Mustafa KEMAL -1937)

       Farklı yönlerden konuyu aydınlatmaya devam edelim.Türkiye’de bilimden bahsetsen, bu konuda yapılan en iyi işler O’nun zamanında ve O’nun ürettiği programlar sonucu yapılmıştır.Sanat alanında da en önemli adımlar O’nun zamanında atılmıştır.

Gazi Mustafa KEMAL; askerliğin en kahramancasını, ülkemizi tanıtmanın en kalıcısını, eğitimin en akılcı planlamasını, diplomasinin en verimlisini de yapmıştır.Türkiye en onurlu dönemini O’nun yönetimi altında başarıyla gerçekleştirmiş ve geri kalmış ülkelere de aydınlanmaları yönünde rehberlik etmiştir.Reformların en kalıcısı, hukuk devrimi, kadın hakları ve kadın-erkek eşitliği, giyim-kuşamla ilgili yenilikler, üniversite reformu da O’nun zamanında yapılmıştır.Dünyanın en haklı ve başarılı ilk ulusal kurtuluş savaşını, O sevk ve idare etmiştir, “Aydınlanma Devrimini” başlatmıştır.Bütün bunları yapan Mustafa KEMAL gökten zembille inmedi herhalde.Neydi bunun sırrı ki; her tuttuğunu altın ediyordu.

Bu orta boylu, engin denizler gibi eflatun mavisi bakışlı dev adamda ne vardı ki?

RAMAZAN AÇIKGÖZ

You May Also Like

More From Author

+ There are no comments

Add yours